Krizlerden Sonra Gerçek İyileşme: “Beden Değil, Ruh Ayağa Kalkmalı”
Psikiyatri Uzmanı Dr. Asil Budaklı: “Bireysel ruh sağlığı, toplumsal ruhun sağlıklı olmasıyla başlar.”

Depremler, seller, salgınlar ve savaşlar… Son yıllarda dünyanın dört bir yanında ardı ardına yaşanan insani krizler, yalnızca binaları değil; umut, güven ve aidiyet duygusunu da sarsıyor. Bu yıl 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü, tam da bu gerçeğe dikkat çekmek için “İnsani acil durumlarda ruh sağlığı” temasıyla kutlanıyor.
Uzmanlara göre afetlerin yarattığı yıkım yalnızca fiziksel değil, ruhsal düzeyde de derin izler bırakıyor. Psikiyatri Uzmanı Dr. Asil Budaklı, “Bireysel ruh sağlığı, toplumsal ruhun sağlıklı olmasıyla başlar” diyerek, toplumsal dayanıklılığın temelinde ruhsal iyileşmenin yattığını vurguluyor.
Görünmeyen Yaralar: Afetler Biter, Travmalar Kalır
Birçok kişi, afet ya da kaza sonrası “fiziksel olarak iyi” görünse de, görünmeyen bir acıyı sessizce taşımaya devam ediyor.
Dr. Asil Budaklı, bu durumu şu sözlerle anlatıyor:
“Vücudu sağlam görünen birçok insan, yaşadığı travmanın ağırlığını içinde taşır. Uzun süren kaygı, uyku bozuklukları, suçluluk hissi, öfke patlamaları ya da duygusal donukluk, bu görünmeyen yaraların dışa vurumudur.”
Kimi zaman insanlar “Başkaları benden daha kötü durumda” diyerek kendi acılarını bastırıyor. Ancak Budaklı’ya göre bu bastırılan duygular, ilerleyen yıllarda farklı biçimlerde yüzeye çıkabiliyor.
Depremden kurtulan, selde yakınını kaybeden ya da yangında evini yitiren herkes, fiziksel tehlike sona erse bile zihinsel artçı sarsıntıları yaşamaya devam edebiliyor.
Bu nedenle Budaklı, afet yönetimlerinde psikososyal destek hizmetlerinin artık tamamlayıcı değil, hayati bir ihtiyaç olarak görülmesi gerektiğini belirtiyor. “Ruhsal destek yalnızca acıyı hafifletmez; toplumun yeniden ayağa kalkma gücünü de besler. Gerçek iyileşme, ancak insanların iç dünyasında güvenin, anlamın ve umudun yeniden inşa edilmesiyle mümkündür.”
Ruhsal İyileşme Klinikten Değil, Toplumdan Başlar
İnsani krizlerden sonra ruh sağlığını korumak yalnızca psikiyatristlerin görevi değil. Dr. Asil Budaklı, toplumun her kesiminin bu sürece dahil olması gerektiğini vurguluyor:
“Bir öğretmenin öğrencisinin sessizliğini fark etmesi, bir belediyenin afet bölgesinde oyun çadırı kurması, bir gazetecinin travma yaşayan insanların hikâyelerini özenle aktarması, bir komşunun suskun komşusunun kapısını çalması… Bunların her biri görünmez ama güçlü birer iyileşme adımıdır.”
Budaklı’ya göre toplum temelli psikososyal destek programları, travma sonrası dayanıklılığı güçlendirmenin ve bireyleri yeniden topluluk bilinciyle buluşturmanın anahtarı. Bu tür programlar yalnızca bireyin ruhunu onarmakla kalmaz; aynı zamanda toplumun kolektif ruhunu da ayağa kaldırır.
“Afetlerden sonra yeniden ayağa kalkmanın en kalıcı yolu, birbirimizin ruhunu da tutabilmektir.” diyor Budaklı.
Ruh Huzuru Olmadan Hayat Tamamlanmaz
Fiziksel iyileşmenin, ruhsal huzur sağlanmadıkça eksik kaldığını belirten Dr. Asil Budaklı, şu ifadeyi kullanıyor:
“Bedenin iyileşmesi, ancak ruhun da huzur bulduğu yerde anlam kazanır. Bugün krizlerin ve belirsizliklerin arttığı bir dünyada hedefimiz, insanların sadece hayatta kalmalarını değil, yeniden umut edebilmelerini sağlamak olmalı.”
Ruh sağlığının korunmasının yalnızca tıbbi değil; aynı zamanda insan onurunu, merhameti ve toplumsal vicdanı koruma çabası olduğunu hatırlatıyor. Ona göre, bireylerin kendi içsel dengesini bulması, toplumun da kolektif olarak güçlenmesini sağlıyor.
“Gerçek İyileşme, İnsan Ruhunun Ayağa Kalkmasıyla Başlar”
Afetler, krizler, savaşlar… Her biri toplumsal ruh sağlığını tehdit eden travmalar yaratıyor. Ancak ruhsal dayanıklılık, tıpkı yeniden inşa edilen bir şehir gibi adım adım kurulabiliyor.
Dr. Asil Budaklı, bu sürecin özünü şu sözlerle özetliyor:
“Gerçek iyileşme; yalnızca bedenin değil, insanın bütününün iyileşmesidir.”



