Çocuğu Araya Almak Aileyi Yıpratıyor
Uzmanlar uyarıyor: “Üçgenleşme, çocuğun ruhsal gelişimini rotasından çıkarıyor”


Anne ve baba arasındaki çatışmalar, farkında olunmadan çocukların duygusal dünyasında derin izler bırakabiliyor. Özellikle ebeveynlerin anlaşmazlıklarında çocuğu taraf haline getirmesi, psikolojide “üçgenleşme” olarak tanımlanan karmaşık bir dinamiğe yol açıyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Gül Eryılmaz, bu durumun aile dengesini bozduğunu ve çocuğun ruhsal büyüme sürecini olumsuz etkilediğini belirterek şunları söylüyor:
“Eşler arasındaki ilişki, çocuk araya girdiğinde kısmen stabil hale gelebilir ama çocuğun ruhsal büyüme süreci rotasından sapar. Bu durum uzun vadede iç içe geçmiş, sağlıksız bir aile yapısına dönüşebilir.”
“Üçgenleşme” Nedir ve Nasıl Ortaya Çıkar?
Psikiyatri literatüründe “üçgenleşme” kavramı ilk kez Murray Bowen tarafından tanımlandı.
İki kişinin kendi arasındaki çatışmayı çözememesi durumunda, üçüncü bir kişinin –çoğunlukla çocuğun– bu ilişkiye dahil edilmesiyle oluşur.
Prof. Dr. Eryılmaz, bu mekanizmanın genellikle farkında olmadan geliştiğini açıklıyor:
“Eşler arasında ilişki stresi olduğunda, bu gerilime katlanmanın tek yolu bazen çocuğun araya girmesidir. Bu sayede çiftler arasındaki ilişki geçici olarak dengelenir, ancak bu denge çocuğun bedeliyle sağlanır.”
Bu durumda çocuk, aile içinde hakem, arabulucu veya denge unsuru rolünü üstlenir. Ancak bu rol, gelişim çağındaki bir bireyin duygusal yükünü fazlasıyla artırır.
Çocuk Hakem Değil, Çocuk Olmalı
Prof. Dr. Gül Eryılmaz, ebeveyn çatışmalarında çocukların “hakem” konumuna çekilmesinin ruhsal büyümeyi sekteye uğrattığını vurguluyor:
“Anne ile baba arasına giren çocuk, kendi gelişim yolundan sapar. Ebeveynlerin çözemediği sorunların yükünü taşır ve bu durum ilerleyen yaşlarda ilişkilerinde benzer kalıpları tekrarlamasına neden olur.”
Eryılmaz’a göre, üçgenleşmenin en sık görüldüğü ailelerde “içe içe geçmişlik” denilen bir durum gelişir.
Aile bireyleri arasında sınırlar belirsizleşir; herkes birbirinin duygusundan sorumlu hale gelir. Bu da bireyselleşme sürecini zorlaştırır.
Üçgenleşmede Büyüyen Çocuk Ayrılamıyor
Üçgenleşme ortamında büyüyen çocuklar, yetişkinlikte bile ailelerinden psikolojik olarak kopmakta zorlanabilir.
Prof. Dr. Eryılmaz bu durumu şöyle açıklıyor:
“Çocuk, sistemin içinde kalmak zorunda hisseder. Aileden çıkma kaygısı duyar ve bu durum iç içe geçmiş bir yapı oluşturur. Bu tür ailelerde sınırlar katılaşır; bireyin farklılaşmasına tahammül azalır.”
Bu dinamik içinde yetişen bireylerin duygusal sınır koyma becerileri zayıflar. Kendi duygularını yönetmekte zorlanır, başkalarının duygusal ihtiyaçlarını üstlenme eğilimi gösterir.
Ayrıca ilerleyen yaşlarda benzer ilişki modellerini seçme, bağımlı ilişkiler kurma veya yeni bir aile kursalar bile köken aileyle duygusal bağlarını koparamama eğilimi görülebilir.
Sağlıklı Aile Yapısının Temel Taşları
Aile yapısında dengeyi korumanın ilk adımı, sistem içinde rollerin net olması ve sınırların belirlenmesidir.
Prof. Dr. Gül Eryılmaz, sağlıklı bir aile yapısının üç temel unsur üzerine kurulduğunu söylüyor:
-
Ebeveyn alt sistemi: Eşlerin kendi ilişkilerini çocuklardan bağımsız olarak sürdürebilmesi.
-
Çocuk alt sistemi: Çocuğun ebeveyn çatışmalarına dahil edilmeden gelişimsel ihtiyaçlarının karşılanması.
-
Açık iletişim: Sorunların dolaylı değil, doğrudan konuşularak çözülmesi.
“Ailede sınırlar belirgin olmalı, iletişim açık olmalı, roller karışmamalıdır. Üçgenleşmelerin olmadığı, duygusal olarak güvenli ortamlar çocukların sağlıklı gelişimi için vazgeçilmezdir.”
Eryılmaz, ebeveynlerin ilişki çatışmalarını çocuk üzerinden değil, kendi aralarındaki iletişim yoluyla çözmeleri gerektiğini vurguluyor.
Ebeveynlere Öneriler
Prof. Dr. Gül Eryılmaz, üçgenleşmeyi önlemek ve aile içi dengeyi yeniden kurmak için şu önerilerde bulunuyor:
-
Sorunları çocuk üzerinden konuşmayın. “Babanıza söyle”, “Annen zaten hep böyle yapar” gibi cümleler çocuğu duygusal yük altında bırakır.
-
Eşinizle yaşadığınız gerilimi çocukla paylaşmayın. Çocuğunuzun taraf seçmesine gerek yok.
-
Aile içinde duygusal sınırlar koyun. Her bireyin kendine ait bir alanı ve duygusu olmalı.
-
Çocuğun duygusal yükünü hafifletin. Ona sadece çocuk olma hakkı tanıyın.
“Ailede sorunların çözümü çocuğun omzuna değil, ebeveynlerin iletişim becerilerine dayanmalıdır,” diyor Prof. Dr. Eryılmaz.



