Anoreksiya ve Nihal Candan

Anoreksiya, genç yaşta hayatını kaybeden Nihal Candan’ın trajik ölümüyle yeniden gündeme geldi. Halk arasında “zayıflık hastalığı” olarak bilinse de, anoreksiya aslında ciddi ve ölümcül bir yeme bozukluğu ve psikiyatrik rahatsızlıktır. Bu hastalık, yalnızca bedeni değil, zihni de susturur; görünmeyen ama ölümcül bir savaşın içine sürükler.
Güzellik algısı mı, ölümcül saplantı mı?

Modern toplumda “ince olmak”, özellikle genç kadınlar için bir başarı kriteri gibi sunuluyor. Sosyal medya platformlarında filtrelenmiş bedenler, kusursuz görüntüler ve “fit” olma baskısı, milyonlarca kişiyi etkilemekle kalmıyor; bazılarını hayatla ölüm arasındaki çizgiye getiriyor.
Anoreksiya nervoza hastalarında birey, gerçek dışı şekilde kendini kilolu hisseder. Aynaya baktığında ne kadar zayıf olursa olsun, algısı hep çarpıktır. Bunun sonucunda kişi ya hiçbir şey yemez ya da yediğini çıkarır. Hastalığın şiddeti arttıkça fiziksel güç azalır, kalp ritmi yavaşlar, bağışıklık sistemi çöker ve hatta organ yetmezlikleri baş gösterir.
“Body shaming” sadece kalbe değil, zihne de zarar verir
Nihal Candan’ın geçmişine bakıldığında, bir dönem aşırı kilolu oluşu ve sonrasında geçirdiği ani fiziksel değişim, bu tabloyu tetikleyen unsurlardan biri olabilir. Ancak yalnızca bireyin kendisi değil, çevresinden gelen yorumlar da bu süreci hızlandırabilir.
“Sen kilo mu aldın?” gibi gündelik ifadeler, özellikle ergenlik ve gençlik dönemindeki bireylerde “body shaming” etkisi yaratır. Bu tür yorumlar, yeme davranışlarını bozabilir, bireyin bedeninden utanmasına, suçluluk duymasına ve anoreksik davranışlara yönelmesine neden olabilir.
Uzmanlar, bu tür söylemlerin psikolojik şiddet kategorisinde değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor.
“Yemek yeseydi iyileşirdi” demek doğru değil
Anoreksiya ile ilgili toplumda sıkça karşılaşılan bir yanlış anlama da şu:
“Yemediği için ölüyorsa yeseydi, kurtulurdu.”

Oysa anoreksiya sadece bir yeme davranışı bozukluğu değildir. Uzun süreli açlık, kalp kaslarından böbreklere, kemik yapısından sinir sistemine kadar pek çok sistemde kalıcı hasarlar bırakır. Yani yemek yemek her zaman çözüm olmaz.
Çünkü anoreksik bireylerin çoğunda organ küçülmesi, elektrolit dengesizlikleri, kalp ritmi bozuklukları, düşük tansiyon ve kemik erimesi gibi ciddi tablolar ortaya çıkar. Bazı vakalarda, fiziksel iyileşme sürecine geçmeden önce bireyin zihinsel olarak toparlanması mümkün olmaz.
Ruhsal sorunlarla birlikte ilerliyor
Anoreksiya genellikle depresyon, anksiyete bozuklukları, obsesif kompulsif bozukluk (OKB) gibi psikiyatrik sorunlarla iç içe ilerler. Bu nedenle tedavi yalnızca kilo almakla sınırlı değildir.
Multidisipliner bir yaklaşım gereklidir: psikiyatrist, psikolog, diyetisyen ve gerektiğinde iç hastalıkları uzmanı birlikte çalışmalıdır. Hastalığın tedavisi zaman alabilir, ancak erken tanı ve doğru destekle yaşam yeniden inşa edilebilir.
Nihal Candan’ın ardından…
Nihal Candan’ın vefatı, anoreksiyanın ciddiyetini toplumun geniş kesimlerine bir kez daha hatırlattı. Bu acı kayıp, sadece bir bireyin hikâyesi değil; aynı zamanda toplumun güzellik algısı, medya baskısı, beden politikaları ve psikolojik destek eksikliğiyle yüzleşmesidir.
Unutulmamalı:
“Zayıflık bir hedef değil, bazen sessiz bir çığlıktır.”
Ve bu çığlığı duyabilmek, onu küçümsememek ve destekle karşılamak, hepimizin sorumluluğudur.

Obezite ameliyatı çare mi çaresizlik mi? – Editörün Gözünden
Ne yapılmalı?
-
Anoreksiya hakkında toplumsal farkındalık artırılmalı.
-
Gençler, özellikle sosyal medya kullanıcıları bilinçlendirilmeli.
-
“Body shaming” diline karşı kolektif bir farkındalık geliştirilmeli.
-
Psikolojik destek almak bir “zayıflık” değil, aksine bir “güç” olarak görülmeli.
-
Ebeveynler, öğretmenler ve sağlık çalışanları erken uyarı işaretlerini tanımalı.




